Portakal Kokulu Bahar

Tebrik ederim, teşrif edebilmişsin beni yarım bıraktığın yaraya. Ne oldu, böyle bir giriş beklemiyor muydun? Neden? Ben hep naif oldum ve alttan aldım diye mi? Yok, kartlar yeniden dağıtıldı. Bana bir de açtığın yaranın penceresinden bak, cesaretin varsa, yüreğinde yiğitlik, gözlerinde mertlik kaldıysa. Ben değiştim. Biliyorum pek ihtiyacım yok bunu söylemeye, sen daha girişten anladın. Çünkü sana özlemimi doldurup gözyaşlarımda suladığım mektuplar gibi değil bu elinde tuttuğun kağıt. Gözünden kaçmaz, tabi sen hala eski senden izler taşıyorsan. Mesela kelimelerim bile daha dik yazılıyor artık. İçlerinde sana olan sevda solunca ve hayranlık çıkınca aradan, böyle diktiler sırtlarını. Görebiliyor musun, her harfin ilk kağıtla buluştuğu o nokta daha ıslak artık. Ama bu seferki hasret gözyaşlarından değil. Elimin geçen zamanın hesabını sorar gibi kağıda daha sert yazmasından. Her harfte var biraz o hiddet, kırılmıyor inadı. İlk başlarda denedim. Çünkü senin için ne kadar kolaysa da, ben senin sevdanla yeşerttiğim bu gönlümün bahçesine hürmeten denedim korumayı. Öyle tek kalemlik değil işte her şey. Üstünü çizip de atlayamıyorsun, tutuklu kalıyorsun, bazen bir kelimede bazen ise bir hecede. Ne o, tuhaf mı geldi bu dik duruş? Aklın kalmasın, ilk başlarda biraz iğreti durmuştu ama hakkını yiyemem, sen çok yardımcı oldun. Senin bana susmaların, göz çevirmelerin sayesinde ince ince işledim her potluğu. Artık tam üstüme göre. Taşırım yani bunu dik başım ve ileri bakan gözlerimle. Sen sakın ola sevdandan incinme. Böyle dünyası dönüyor, içi dışına çıkıyor adeta insanın. Kaçırma gözlerini, bak bana, ben canlı örneğiyim bu durumun. Ben yine de yalan söylemeyeceğim sana. Sen de yara al diye kelimelerimi silah yapmayacağım. En çok beni yaralıyor. Benim canım artık biraz da sen. O yüzden sen de kana diye canımı kırmayacağım. Çünkü merhem diye sensizliği sardığım hiçbir yaram kabuk tutmadı. Ne o yüzündeki afallamış bakış? Gerçekten inanmış mıydın? Sen beni birkaç kelimenle öldürüp sensizlikle süründürürken benim buna yeltenmemiş olmam, çok mu küçük düşürücü? Merak etme, sadece bununla sınırlı değil izlerin. Ben mesela eskisi gibi gülemiyorum, gözlerim ışığını kaybetti. Tebessümüm ise içten değil, bir başka duruyor yüzümde. Ben hazan mevsiminin mesken tuttuğu bir kar küresinde sıkışıp kaldım. Giderken cemrelerimi de aldın. Ne soluduğu havaya, ne içtiğim suya, ne de bana can olan toprağa düşmüyorlar yokluğunda. Baharım gelmiyor sensiz. Sen bilmezsin, bilsen senle konuşurken titreyen sesimden bilirdin zaten hayatımın nasıl ilmek ilmek sana bağlandığını. Kesmeye kıyamazdın o el oyası misali örülmüş işlemeleri. Sahi sen ne zaman böyle güçsüz kaldın? Yoksa çok mu iyi öğrettim rol yapmayı da ruhum mu duymadı? Şapka çıkartıyorum sana, iyi öğrenciymişsin vesselam. Değişmediğim yerler de var. İçimdeki sen, emanetine öyle sahip çıkıyor ki aşamıyorum, kendime ulaşamıyor, bir yabancı olarak kalıyorum adeta. Neyse boşverelim artık değişen beni ve bende değişmeyen seni. Bendeki zaten saman alevi işte, sana söyleniyor sana sönüyorum. Tüm sitemlerime rağmen söylemek istediklerim var. Ben sende ümitsizlik görmüyorum. Küçükken uçan balonun kaymış ellerinden ve o sık sık ziyaret ettiğin ağacın dalları arasında sıkışıp kalmış. Çok uğraşmışsın, çabalamışsın ama boyun yetmemiş balondan sarkan ipi tutmaya. Şimdilerde ise azıcık uzansan değeceksin ipe, sıkıca kavrayıp bir daha bırakmayacaksın. Ama sen bakmayı adet edinmişsin, uzanmak içinden gelmiyor resmen. Dene lütfen. Benim hatırım için. Bendeki sen kadar değerim var mı ya da kaldı mı benden bir iz bilmiyorum. İçinde benden ne kaldıysa hepsinin hatırı için dene. Göreceksin, o balon, sandığın kadar ulaşılmaz bir noktada değil. Bir uzansan o balona, sana uzattığım eli tutmak daha kolay olacak inan bana. Ben hep buradayım ama bakmazsan, göremezsin. Hadi kaldır başını. Sonra da tut elimi. Yüreğimin hasret kaldığı cemreleri düşürelim. İçime baharı getirelim. Ümit bahçelerimiz yeşersin. Görüyorsun ya sensiz gelmiyor işte. Geç değil, kalkmadı o tren, kaybolmadı gözlerinin önünden. Ben gerçekten anlamıyorum. Ben senden vazgeçmemişken sen nasıl kendinden geçiyorsun. Gerçi bu şimdinin mevzusu değil. Baharımız gelsin, açsın çiçeklerimiz ve yeşersin ümitlerimiz, bunları senin ağacın altında oturur uzun uzun konuşuruz. Sakinliğin sesini dinler, huzuru yudumlarız o dumanı tüten sevda bardaklarımızdan. Geç olmadan işe koyulalım. Hem senin ağacına kuru dallar değil, portakal çiçeklerinin zarafeti daha çok yakışıyor. Gel yolumuza çıkanlara inat biz baharı yaşatalım. Çünkü sen de en az benim kadar iyi biliyorsun ki, değer. Denemeye, uğraşmaya ve bu uğurda çabalamaya değer. O zaman haydi, biraz sen, biraz ümit, biraz da portakal koksun bu bahar.