Haiku 

Haiku Bilal Uygur Eylül 15, 2023 Şiir… Çok farklı bir dünya. Ne bir düzyazı kadar sıradan, ne de bir masal kadar fantastik. İnsanı, duygularıyla oradan oraya sürükleyebilecek kadar güçlü aynı zamanda. Bazen 4 mısradan oluşan, bazen 8 mısradan oluşan bazen de sadece 2 mısradan oluşan o büyülü sözcükler, içimizdeki duyguları en mükemmel şekilde canlandırmayı başarırlar. Her insanın içinde farklı duygular oluşturma potansiyeline sahiptirler. Birinde özlem, bir diğerinde hüzün, bir diğerinde ise gerginlik. Belki de tam olarak bu yüzden şiir, bizi alır ve kendi içimizde bir yolculuğa çıkarır.  Heian dönemi, Japonya tarihinde altın çağ olarak gösterilebilir. Saray aristokrasisinin aktif olarak yeni bir estetik arayışı içerisinde olması sebebiyle edebiyat ve sanat alanında önemli gelişmeler gösterilmiştir. Bu dönem ele alındığında edebiyat ve sanat alanında birçok yenilik ve gelişme gözlemlenebilir. Dönemin en dikkat çıkan edebiyat eserleri arasında Waka tarzı şiirler görülmektedir. Bu şiir türü 5-7-5-7-7 ölçüsü ile yazılır. Heian dönemi aynı zamanda Japonya’nın, Çin’den oldukça etkilendiği bir dönemdir. Edebiyattan da etkilenen Japon şairler, doğa ve doğanın güzelliklerini daha fazla vurgulamaya başlar. İlerleyen dönemlerde Waka şiirleriyle beraber, Çin’den alınan ilhamların devamı ile ‘Haika no renga’ adında yeni bir şiir akımı gelişir. Birçok şairin bir araya gelerek, sırayla dizeler yazdığı ve sonunda uzun bir şiir zinciri oluşturduğu bu akım, Haiku’nun ortaya çıkmasında önemli rol oynar. Haiku, Waka tarzı şiirden daha kısa olarak 5-7-5 ölçüsünde yazılır. 17. yüzyıla gelindiğinde ise hayatının büyük bir kısmını yolculuk ederek ve şiirler yazarak geçiren Matsuo Bashō, Haiku tarzının en büyük şairi olarak gözler önüne çıkar. Bashō, şiirlerinde özellikle mevsimsel ve doğayı vurgulayan kelimeler kullanır. İnsanın kendisini yansıtmasını da hedefleyerek, anın büyüsünü yaşarken kısa bir şekilde, belirli kelimelerle ifade edilmesi Haiku şiirinin en önemli özellikleridir. İşte Bashō’nun yazdığı en iyi Haiku’lardan birkaç örnek: Eski, sessiz bir gölet.Bir kurbağa gölete atlar,Sıçrama! Yine sessizlik. Sonbahar ay ışığı-bir solucan sessizce kazarkestanenin içine. Alacakaranlık yağmurundabu parlak renkli ebegümeci –Güzel bir gün batımı. Haiku’nun yükselişe geçmesiyle beraber halk, bu türü esinlenerek farklı şekillerde yazmayı dener. 19. ve 20. yüzyıllarda batı etkisi ile beraber tamamen farklı bir forma dönüşmeye başlayan tür, artık daha serbest stilde, dil bilgisi kurallarının ve hece ölçüsünün daha esnek kullanıldığı bir hale bürünür. Bununla beraber yaşadığımız zamana kadar gelmiş olan Haiku, büyük ilgiyle takip edilen türlerden birisi konumundadır. Hala farklı teknikler ile denense de, orijinal formu olan 5-7-5 ölçüsü ile de kullanılmaya devam etmektedir. Japonca “Kigo”, yani “mevsimlere özgü kelime”ler kullanarak, yaşadığı mevsimin güzelliklerini çağrıştıracak ifadeler ile insan, içinde bulunduğu o güzellikleri daha da ayrıntılı gözlemleme fırsatı bulur. Bu yaptığı gözlemler ile o anın gerçekliği ve yaratılan güzelliklerin bir kez daha farkına vararak kendisini ifade etme fırsatı bulur. Dünya, doğa ve kendisini bir araya getirerek kendi dünyasını, dışarıdaki dünyayı ve o anı harmanlayarak bir şiir ortaya çıkarır. Sade ve kısa ifadeler kullanmasıyla da beraber o an içerisindeki hislerini bulandırmadan, kaybolmadan en basit ve öz haliyle yazıya döker.  Bashō’nun önemli bir figür olarak bulunduğu ve asırlardır yazılmaya devam eden bu şiir türü, belki de insanın kendisini ve etrafını gözlemleyip, fark etmesi adına edebiyatı kullanabileceği en iyi yöntemlerden birisidir. Kendi Haiku şiirimle sizleri de denemeye davet ediyorum.. かぜがふる はなといっしょに  このよるに Rüzgar esiyor Çiçeklerle beraber Bu gece Arkadaşlarınızla paylaşmak için…​ Diğer Yazılarımıza da Göz Atın​ Şebnem Ferah  Sanat & Kültür Hindistan

Eylül Kütüphanesi

Eylül Kütüphanesi Betül Tosun Eylül 15, 2023 Beyaz Geceler  Fyodor Dostoyevski “Bakın diyor insan kendi kendine, bakın dünya ne kadar soğuyor. Birkaç yıl daha geçecek ve onların ardından kasvetli bir yalnızlık gelecek; sonra gelecek yaşlılık solgunlaşacak, hayalleriniz solup ölecek ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek.” Özet Yalnızlıkla ve kendi hayal dünyasıyla yolculuğunu anlatan Dostoyevski; bu kitapta birbirinden eşsiz gözlüklerle bize aşkı, yalnızlığı, ve beklemeyi anlatır. Rusya’nın St. Petersburg şehrinde yer alan hikaye ana karakterin herkesten ve herşeyden soyutlaştırılmış, dünyayı bir tek kendi zihin dünyası ile tanıyan, uçan kuşları bile renkler ahengi ile manalaştıran genç adam, gerçek hayata hayalindeki genç kızla tanıştığında gözlerini açar. Yıllardır kimseyle hiç bir iletişimde bulunmamış genç adam tanıştığı kızla beraber hayatın bir tek renkten ibaret olmadığını anlar. İnceleme Biz insanlar çok fazla isteyen ama istediğimiz kadar da vermeyen varlıklarız. Dostoyevski benim en sevdigim yazarlardan biridir. Bu kitabı ilk okuduğumda beni en çok kitaba çeken unsurlardan biri de yalnızlık idi. Yalnızlık deyince bir çocuğumuz belki korkuyoruz, bazılarımız çok seviyoruz, ve hatta ne yazık ki bize öğretilen bir şekilde tanımlıyoruz ama bu kitapta öyle olmadığını anladım. Sadece kendimden değil aynı zamanda çevremden de bir çok şey buldum. İnsanın duygularını, dünyayı nasıl anlamlardığını fark ettim ve tabii ki de her zaman bir şeylere karşı yenildiğini. “Kalbim konuşurken nasıl susacağımı bilmiyorum.” Acımak Reşat Nuri Güntekin “Belki çocukça bir fikirdir, felsefe kitaplarında yeri yoktur ama, ben, saadeti ikiye ayırırım: başkalarından alınan saadet, başkalarına verilen saadet. Benim için hakikî saadet başkalarına verilen saadettir.” Özet Çocukken yaşadığı olaylardan dolayı çok sert bir kişiliğe sahip Zehra Öğretmen, babasını sevmediğinden ötürü ölüm döşeğinde olsa bile gitmek istemez. Israrlara daha fazla dayanamayıp gittiğinde de ancak babası öldükten sonra yetişir. Hayatı boyunca babasından nefret ederek büyümüş olan Zehra Öğretmen, yetişemese de yine de üzülmez. Ama babasının hatıra defterini bulduğunda ona karşı olan bütün duygu ve düşünceleri değişir. Zehra Öğretmen, babasının hayat hikayesini okuduktan sonra annesini, babasını ve anneannesi hakkındaki gerçekleri öğrenir ve hayatı boyunca aslında hep yanlış kişiyi suçladığını farkeder. Çok pişman olur ama son pişmanlık fayda vermez. İnceleme Çok zor tuttum kendimi her şeyi yazmamak için ama benim okurken aldığım etkiyi alabilmeniz için detayları bilmemeniz gerekiyordu. Her sayfasında tekrar tekrar şok olarak okuduğum, “hadi canım bunu da yapmamışlardır” dediğim, içimin sızladığı, okurken acımak hissiyle dolduğum bir romandı. Kitap, hiçbir şeye tek bir kişinin perspektifinden bakmamayı, başkalarını da dinlemenin ne kadar önemli olduğundan bahsediyor. Gerçeğin aslında sizin düşündüğünüzden çok farklı olabileceğini anlatıyor. Zaman, insanı hiç düşünemeyceği kadar değiştirebiliyor ve son pişmanlık fayda vermiyor… “Benim için sevmek bir başka insanın vücudundan, ruhundan bir parça hükmüne girmek, onunla beraber gülüp ağlamak, ıstıraplarını paylaşmak demekti.” Monte Cristo Kontu (The Count of Monte Cristo) Alexandre Dumas, Auguste Maquet “Bu dünyada ne saadet vardır, ne de bedbahtlık. Yalnız en büyük ümitsizliği tadan bir kimsenin en büyük saadeti hissetmeye gücü yeter.” Özet İşlemediği bir suç nedeniyle hapse atılan Edmond Dantès, soğuk ve kasvetli If Kalesi’ne kapatılır. Orada, Monte Cristo Adası’nda gizlenmiş büyük bir hazine hakkında bilgi edinir. Sadece kaçmakla kalmaz, aynı zamanda bu hazinenin peşine düşer ve haksız yere hapsedilmesinden sorumlu üç adamı yok etmek için plan yapar. Dantes, ilahi adalet ile beşeri kin arasındaki sınırları bulanıklaştırarak intikamın peşine düşer. Alexandre Dumas’ın acı ve aşk dolu hikayesi, yaşanan gerçek bir haksız tutuklanma olayından esinlenmiş olup 1840’larda seri olarak yayınlandığında büyük başarı elde etmiştir. İnceleme Hakkını yiyenlere, hayatını alt üst edenlere hukukun müdahale etmediği yerde nasıl davranırdın? Edmond Dantès, bu soruyu karmaşık entrikalar, hayal edilemez zenginlikler ve keskin duygularla cevaplar. Acımadan, ilahi adaleti yerine getirmeyi kendine vazife kılar ve başarılı olduğu gibi hatalarıyla da insanlığını hatırlar. Aşk, sadakat ve insaniyet dediğimiz şeylerin saflığı kadar nasıl kirlenebileceğini kitapta çok net gördüm. Tabii aynı zamanda Monte Cristo Kontunun karakter yapısına hayran kaldım. Yaşadığı acılarla, külle beraber yeniden doğan bir Anka kuşu misali kahraman oldu ve bana hayat için büyük bir ders verdi. “O fırtınaya bakmalısın ve Roma’da yaptığın gibi bağırmalısın. En kötüsünü yap, çünkü ben de yapacağım! Sonra kaderler seni bizim bildiğimiz gibi bilecekler.” (2002 filminden) Alexandre Dumas’ın kalemiyle Napolyon Devrimi dönemi Fransa sokaklarını ve köşklerini farklı gözlerden görmek isterseniz, sizi bu kitabı elinize almaya davet ediyorum. “Bekle ve ümit et…” Arkadaşlarınızla paylaşmak için…​ Diğer Yazılarımıza da Göz Atın​ Şebnem Ferah  Sanat & Kültür Hindistan

Yaşın On Dokuz

Yaşın On Dokuz Esma Baysal Eylül 15, 2023 Yaşın on dokuz Ama bulutlarından toprak yağıyor Kitabın, ayracını kaybetmişçesine sayfalarına bakınırken Çöpten topladığın kağıtlardan Mavi laleler yaptın  Siyahtaki yeşili göremediğin yıllara inat Yerden gökyüzüne çakılırken Çimen kokusuna hasret kaldın Bahçendeki ağaç çürük elmasını çiğnerken Öylece bakakaldın Yelkovanı akreple karıştıran sen Son perdeye yaklaştın sandın Daha ehliyetini alamamış bir gönül iken Yumak gibi yuvarlandın Anla artık Yaşın on dokuz Yine burcu burcu ham kokarken Soluk soluğa kaldın Kapından süzülen orkestraya Hırkanı asmadın Oysa ki müebbet kokulu günlerinin Kalaycı olduğunu unuttun  Sustun  Ama göremedin Baktın Ama dinlemedin Kendinden kendine kaçarken Yine ışıkları yakmayı beceremedin Olsun Yaşın on dokuz Arkadaşlarınızla paylaşmak için…​ Diğer Yazılarımıza da Göz Atın​ Şebnem Ferah  Sanat & Kültür Hindistan