Eylül Kitaplığı

Beyaz Geceler 

Fyodor Dostoyevski

Bakın diyor insan kendi kendine, bakın dünya ne kadar soğuyor. Birkaç yıl daha geçecek ve onların ardından kasvetli bir yalnızlık gelecek; sonra gelecek yaşlılık solgunlaşacak, hayalleriniz solup ölecek ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek.”

“Kalbim konuşurken nasıl susacağımı bilmiyorum.”

Özet 

Yalnızlıkla ve kendi hayal dünyasıyla yolculuğunu anlatan Dostoyevski; bu kitapta birbirinden eşsiz gözlüklerle bize aşkı, yalnızlığı, ve beklemeyi anlatır. Rusya’nın St. Petersburg şehrinde yer alan hikaye ana karakterin herkesten ve herşeyden soyutlaştırılmış, dünyayı bir tek kendi zihin dünyası ile tanıyan, uçan kuşları bile renkler ahengi ile manalaştıran genç adam, gerçek hayata hayalindeki genç kızla tanıştığında gözlerini açar. Yıllardır kimseyle hiç bir iletişimde bulunmamış genç adam tanıştığı kızla beraber hayatın bir tek renkten ibaret olmadığını anlar. 

İnceleme 

Biz insanlar çok fazla isteyen ama istediğimiz kadar da vermeyen varlıklarız. Dostoyevski benim en sevdigim yazarlardan biridir. Bu kitabı ilk okuduğumda beni en çok kitaba çeken unsurlardan biri de yalnızlık idi. Yalnızlık deyince bir çocuğumuz belki korkuyoruz, bazılarımız çok seviyoruz, ve hatta ne yazık ki bize öğretilen bir şekilde tanımlıyoruz ama bu kitapta öyle olmadığını anladım. Sadece kendimden değil aynı zamanda çevremden de bir çok şey buldum. İnsanın duygularını, dünyayı nasıl anlamlardığını fark ettim ve tabii ki de her zaman bir şeylere karşı yenildiğini. 

Acımak 

Reşat Nuri Güntekin

“Belki çocukça bir fikirdir, felsefe kitaplarında yeri yoktur ama, ben, saadeti ikiye ayırırım: başkalarından alınan saadet, başkalarına verilen saadet. Benim için hakikî saadet başkalarına verilen saadettir.”

“Benim için sevmek bir başka insanın vücudundan, ruhundan bir parça hükmüne girmek, onunla beraber gülüp ağlamak, ıstıraplarını paylaşmak demekti.”

Özet

Çocukken yaşadığı olaylardan dolayı çok sert bir kişiliğe sahip Zehra Öğretmen, babasını sevmediğinden ötürü ölüm döşeğinde olsa bile gitmek istemez. Israrlara daha fazla dayanamayıp gittiğinde de ancak babası öldükten sonra yetişir. Hayatı boyunca babasından nefret ederek büyümüş olan Zehra Öğretmen, yetişemese de yine de üzülmez. Ama babasının hatıra defterini bulduğunda ona karşı olan bütün duygu ve düşünceleri değişir. Zehra Öğretmen, babasının hayat hikayesini okuduktan sonra annesini, babasını ve anneannesi hakkındaki gerçekleri öğrenir ve hayatı boyunca aslında hep yanlış kişiyi suçladığını farkeder. Çok pişman olur ama son pişmanlık fayda vermez.

İnceleme

Çok zor tuttum kendimi her şeyi yazmamak için ama benim okurken aldığım etkiyi alabilmeniz için detayları bilmemeniz gerekiyordu. Her sayfasında tekrar tekrar şok olarak okuduğum, “hadi canım bunu da yapmamışlardır” dediğim, içimin sızladığı, okurken acımak hissiyle dolduğum bir romandı. 

Kitap, hiçbir şeye tek bir kişinin perspektifinden bakmamayı, başkalarını da dinlemenin ne kadar önemli olduğundan bahsediyor. Gerçeğin aslında sizin düşündüğünüzden çok farklı olabileceğini anlatıyor. Zaman, insanı hiç düşünemeyceği kadar değiştirebiliyor ve son pişmanlık fayda vermiyor…

Monte Cristo Kontu 

Alexandre Dumas, Auguste Maquet

“Bu dünyada ne saadet vardır, ne de bedbahtlık. Yalnız en büyük ümitsizliği tadan bir kimsenin en büyük saadeti hissetmeye gücü yeter.” 

Özet 

İşlemediği bir suç nedeniyle hapse atılan Edmond Dantès, soğuk ve kasvetli If Kalesi’ne kapatılır. Orada, Monte Cristo Adası’nda gizlenmiş büyük bir hazine hakkında bilgi edinir. Sadece kaçmakla kalmaz, aynı zamanda bu hazinenin peşine düşer ve haksız yere hapsedilmesinden sorumlu üç adamı yok etmek için plan yapar. Dantes, ilahi adalet ile beşeri kin arasındaki sınırları bulanıklaştırarak intikamın peşine düşer. Alexandre Dumas’ın acı ve aşk dolu hikayesi, yaşanan gerçek bir haksız tutuklanma olayından esinlenmiş olup 1840’larda seri olarak yayınlandığında büyük başarı elde etmiştir.

İnceleme 

Hakkını yiyenlere, hayatını alt üst edenlere hukukun müdahale etmediği yerde nasıl davranırdın? Edmond Dantès, bu soruyu karmaşık entrikalar, hayal edilemez zenginlikler ve keskin duygularla cevaplar. Acımadan, ilahi adaleti yerine getirmeyi kendine vazife kılar ve başarılı olduğu gibi hatalarıyla da insanlığını hatırlar.

Aşk, sadakat ve insaniyet dediğimiz şeylerin saflığı kadar nasıl kirlenebileceğini kitapta çok net gördüm. Tabii aynı zamanda Monte Cristo Kontunun karakter yapısına hayran kaldım. Yaşadığı acılarla, külle beraber yeniden doğan bir Anka kuşu misali kahraman oldu ve bana hayat için büyük bir ders verdi. “O fırtınaya bakmalısın ve Roma’da yaptığın gibi bağırmalısın. En kötüsünü yap, çünkü ben de yapacağım! Sonra kaderler seni bizim bildiğimiz gibi bilecekler.” (2002 filminden)

Alexandre Dumas’ın kalemiyle Napolyon Devrimi dönemi Fransa sokaklarını ve köşklerini farklı gözlerden görmek isterseniz, sizi bu kitabı elinize almaya davet ediyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *