İnsan Ne İle Yaşar

Tolstoy

Allah beni 3 hakikati öğrenmem için dünyaya yolladı. Allah’ın bana söylediği ilk soru şuydu: ‘İnsanın kalbine ne hükmeder?’ ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. İkinci soru ise: ‘İnsana ne verilmemiştir?’ İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. Ve üçüncü soru ise: ‘İnsan ne ile yaşar?’ ve anladım ki insanın elinde hiçbir şey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter. Yani insan Allah’a inanmadan yaşayamaz.

Özet – spoiler yok 

Simon adında bir ayakkabı tüccarı, kış gelmeden borçlarını toplamak için köyü gezmeye başlar fakat köylülerde para olmadığı için parayı denkleştiremez ve son kalan parasını bir meyhanede harcar. Çıktığında kilisenin önünde Michael adında çıplak bir adamla karşılaşır ve dayanamayıp onu evine götürür. Simon, Michael’ı yedirir, içirir, giydirir ve dükkanına çırak olarak işe alır. Bir gün zengin bir adam dükkana gelip ayakkabı diktirmek istediğini söyler. Michael adama bakıp gülümser ve bu duruma anlam veremeyen Simon, bir şey demez. Ancak Michael, zengin adama ayakkabı yerine terlik dikince Simon kızar. Kızmasının üzerinden çok geçmeden zengin adamın yardımcısı dükkana gelir ve Simon, Michael’ın neden terlik diktiğini anlar. Benzer bir olay, ikiz kızları için ayakkabı diktirmek isteyen bir kadınla yaşanır. Michael, Simon ve eşine hiç tahmin edemeyecekleri sırrını söyler.

İnceleme – spoiler yok

Listemdeki bir kitabı daha bitirme düşüncesiyle, çok kalın bir kitap bekleyerek almıştım. İnce olduğunu görünce, hemen biter diye düşündüğüm için kendime gülüyorum. Bitmesi uzun sürdü diye değil (sanırım bir gecede bitirmiştim), bitmesini istemediğim için. Hikmeti bilinmediği için saçma gelen, ama nedeni öğrenilince mantıklı gelen olayları duymak hoşuma gidiyor. Gerçek hayatta da böyle olayların fazlalığını düşündükçe, sadece kendi çıkarımlarımla bir yere varamam, tamamını bilmiyorum düşüncesi uyandırıyor insanda. Yukarıdaki alıntı, kitabı özetlerken aynı zamanda insan hayatını da özetliyor.

“Şunu sakın unutmayın: tek önemli an vardır, o da şu andır. En önemli an şimdidir… En gerekli kişi o an kiminleysek odur çünkü kimse bir daha başka biriyle görüşüp görüşemeyeceğini bilemez. Ve son olarak yapılması gereken en önemli iş iyilik yapmaktır çünkü insanın dünyaya gelişinin tek amacı budur.”

Küçük Kadınlar (Little Women)

Louisa May Alcott

“Harika bir şey yapmak istiyorum… ölümden sonra unutulmayacak, kahramanca ya da harika bir şey. Ne olduğunu bilmiyorum ama bunun için gözüm açık ve bir gün hepinizi şaşırtmayı niyet ediyorum.”

Özet – spoiler yok

Louisa May Alcott’un sevilen romanı Küçük Kadınlar, nesiller boyunca okuyucuların kalbini fethetmiştir. Amerikan İç Savaşı döneminde New England’ın arka planında geçen hikaye, yetenekli ve bağımsız Jo, kırılgan Beth, güzel Meg ve romantik Amy adlı March kızkardeşleri etrafında dönüyor. Birbirlerine olan bağlılıklarıyla birleşen kızkardeşler, hayatın zorluklarıyla başa çıkmaya çalışıyorlar.

Kendi deneyimlerinden esinlenen Alcott, geçmişin zorluklarını ve zaferlerini yansıtan bir anlatı sunuyor. Babası Bronson Alcott, Emerson ve Thoreau gibi etkili yazarlarla ilişkilendiği bir dönemde, Louisa ve kızkardeşleri geleneksel “kadın işi” olarak bilinen dikiş dikme ve ev hizmetçiliği gibi işlerle kendilerini desteklerler. Ancak, Louisa’nın yazma yeteneğini keşfi, onun ve ailesinin yeni kapılar açmasını sağlar.

Küçük Kadınlar, sadece bir “feminist kitabı” olarak sınırlı kalmaktan uzaktır; aşk, kayıp, savaş ve barış gibi zamansız temaları ele alır. Kişisel hırs ile ailevi sorumluluklar arasındaki karmaşıklıklara ve hayat biçimlerinin nasıl kalıba sokulmaması gerektiğine odaklanır. Alcott, March kız kardeşlerinin deneyimleri aracılığıyla, her yaştan ve geçmişten okuyucularla rezonans sağlayan dokunaklı ve kalıcı bir hikaye sunar.

İnceleme – spoiler yok

Hayatın farklı dönemlerinde tekrar ele alınıp okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Birbirinden bambaşka bu dört kız kardeşin yolculuğu okuyuculara varlık konusunda farklı kapılar açıyor. Hayatımızda istediğimiz kişi olabiliriz. Günümüzün alışılageldik kalıplarına uymasa da, tamamen sosyal kuralların dışına çıksa da, her insan kendi öz benliğiyle yaşamalı. Sağlıklı aile değerlerini gerçeklikleriyle gösteriyor. Karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri, sevgi ve dayanışmanın önemini vurgularken, bireysel farklılıkların kabul edilmesini de anlatıyor. Ancak bu kitapta en aklımda kalan konulardan biri ise yazı yazma felsefesinin eleştirilmesi. Ne için yazıyoruz? Kimin için yazıyoruz? Anlatmak istediğimizi nasıl anlatıyoruz? Zamanında akım olan korku hikayelerini eleştiren Alcott, yazı yazmanın değerlerine farklı bir bakış gösteriyor.

“Fırtınalardan korkmuyorum, çünkü gemimi nasıl yelken açacağımı öğreniyorum.”

Mücella

Nazan Bekiroğlu

“Tüten bir baca kadar hayatı haber veren ne olabilir ki?”

Özet – spoiler yok

Mücella, Cumhuriyet döneminde yaşayan dört kişilik bir ailenin en küçük çocuğudur. Babasını küçük yaşlarda kaybeden Mücella, annesi ve abisi ile hayatına devam eder. Tabii, hayat her zaman istedikleri gibi gitmez. Mücella her geçen yıl daha da büyür ve olgunlaşır; küçük kızdan ablaya, abladan teyze olur. Yaşadığı zor zamanların şartlarına rağmen annesi ile beraber hayata tutunmaya çalışır. İçinde aşkı, hasreti ve unutulmuş değerleri konu alan bu kitapta siz de bir yolculuğa çıkacaksınız. Belki yaşadığınız, belki de hiç yaşamadığınız bir yolculuk.

İnceleme – spoiler yok

Evet, gelelim Mücella kitabının incelemesine; bizi maziye götüren bu nostaljik romana. İlk başta okuduğumda zorlanmıştım çünkü bilmediğim bir zamana yolculuk ediyordum. Ama sonra kitap akmaya başladı. Nazan Hocanın okuduğum diğer kitaplarında olduğu gibi, bu kitabın kelimeleri de kalbime iplik gibi işlendi. Bazen bu ipler kalındı, bazen inceydi. Bazısı karakterlerin gözyaşları ile örülüydü, bazısı ise besledikleri umutla. Farklı bir enerjisi var bu kitabın. Şu ana kadar okuduğum kitaplara benzemiyor. Eğer nostaljik bir hikaye ile yolculuğa çıkmak istiyorsanız bu kitap tam size göre.

“Dünya geçimlidir. Boşlukları sevmez.”