Baba Ayranı

Değişen hayatıma bakıyorum. Gelip geçen adımların arasında zihnim kayboluyor. Büyüdüğüne üzülürmüş insan. Bazen ikindi vaktinde, içime bir ağırlık çöktüğünde güneşe bakıyorum. Batıp yavaşça yok oluyor. Belki de güneşin batışına üzülüyorum. Belki de güneş hayatımızın tam merkezinde olmasına rağmen, her gün onunla uyanmamıza, her gün onunla olmamıza rağmen onu yalnızca batarken hayranlıkla izleyişimiz, içimizin gidişi canımı yakıyor. Güneşin değerini bile giderken anlayan insan, hep bu ihtiyarlık acısıyla mı ağlar durur? Ağladığımız şey geçip gitmesi bir şeylerin ve bir şeylerin geçip gittiğini fark etmek değil mi?

Çok şey değişiyor: biz büyüyoruz, biz de değişiyoruz, sonra bir gün her şeyin o değişmemiş halini görünce yüreğimiz kan ağlıyor. Geçen zamana ağlıyoruz. Babamla annemi hatırlıyorum böyle zamanlarda. Hatırlamak kolay değil ama. İnsan unutmam dediği şeyleri bile unutuyor, eski kırmızı kapaklı bir defterin sarı gazete kokan sayfalarına o gün kendinden bir şeyler yazmadıysan, unutmam dediklerini de unutuyorsun işte. Delilik olsa gerek, kelimelerle takvimini tutmak hayatının. Fakat delilikler zinde tutuyor içimdeki çılgını. İçimdeki çılgın da olmasa, ben napardım ki…Neyse ne diyordum, içim kan ağlarken annemleri düşünmeye çalıştığım zamanların birinde, aklıma babamın yoğurdu pek sevdiği geldi. Evde yemek olmayagörsün, ben bir yoğurtla doyarım der, onu bir de tahta bir kaşıkla içine somun ekmek doğrayarak yedi mi pek canım çekerdi. Ben onu izlerdim, küçük boyumun yetiştiği kadar yere değerdi ayaklarım. Mutfağın sandalyesi o an en güzel yer olurdu babamı izlemek için. O bana da vermek isterdi her defasında. İnat eder başta yemez, sonra bir kaşık denedim mi yoğurdun dibini ben sıyırırdım. Babam bilirdi ama bu huyumu, o yüzden nazıma gider, bana da mutlaka yedirirdi. Bir kız çocuğunun en güzel anları değil midir babasının korumasında olmak, babasının canım kızım’ı olmak… Sonra o mutfak masaları gitti, anne yoğurtları da gitti hatta somon ekmekler bile gitti. Şimdi marketin birinde hangi yoğurdu alsam anneminkine benzer diye düşünürken raflardan gelen ışık, yüzümü bir vampir gibi aydınlatırken, hiçbirinin annemin yoğurdu gibi olmayacağını bilerek ama yine de umut ederek birini alıyorum sessizce. Somun ekmek bile kalmamış, tüm ekmekler babamın baba kokan ellerinde koparılıp verilemeyecek kadar dilim dilim ve tatsız. Şimdi hatırladım da, bahçede saksılara diktiğimiz yeşil soğanlardan da bir tutam koparırdık yoğurdun yanına. Sonra bazenleri babam bir kasenin içinde yoğurdu çırpar biraz tuz koyar ama reçel katılığında bırakır, sonra bir isim uydururdu yaptığı şeye. “Baba ayranı” diyordu buna. Baba ayranını annem yapsa tadı tutmazdı. Ne komikti bir insanın bir yemeği çırpışındaki farklılığın bile o şeyin tadını değiştirebilme gücünün olması. İşte o bir çırpıda yaptığı baba ayranını ben şimdi yapsam, aynı tadı alamam. Hele bir yoğurt size babayı hatırlatır mı demeyin, insan birini özlemeye görsün, her baktığı yerde onu hatırlar.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *