Kasım Kitaplığı

Çile

Necip Fazıl Kısakürek

Kaldırımlar 1

“Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı görüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları”

Özet 

Çile hepimizin hayatında olan bir kelime. Bazen  gözyaşlarımızın sebebi, düşlerimizin nedeni, bazen ise bizim kaçtığımız bir haberci. Küçüğünden büyüğüne, fark ettiklerimizden fark edemediklerimize, bir çok konuyu ele alıp kelimelerle mısralarına döken Necip Fazıl’ın şaheserlerinden bir tanesi. Çile kitabı Necip Fazıl’ın şairlik döneminden ulaşan bir çok şiirini bulundurmaktadır. İnsanların iç dünyasını, kendi düşüncelerini ve isteklerini, sosyo-ekonomik yaşantıların etkisini, bizim fark edip ama aslında dile getiremediğimiz bir çok şeyi anlatır.  

İnceleme

Açıkçası düşünmeden edemiyorum. Ne zaman Necip Fazıl’ı okusam kendimi ya kelimelerin içinde kaybolmuş ya da kağıtları karıştırırken buluyorum. “Keşke bitmeseydi” dediğim kitaplardan bir tanesi. Aslında bu kitap daha uzun bir yorum değerinde ama ben çok uzun tutmayacağım. Bu değeri sizin keşfetmenizi istiyorum. Ben bu kitaba bir göz olarak bakıyorum. İnsanın içinde hep var olan göz. Onunla beraber bir yolculuğa çıkıyoruz. Sanırım bazı şeyleri görebilmek için ikiden fazla göze ihtiyacımız oluyor. Bazen bir yaprağın düşüşünü, bir araba tekerinin patlamasını ve bize anlatmaya çalıştıklarını bu gözle fark edebileceğimize inanıyorum. Bizim zannettiğimiz küçükler bazen hiç bilemeyeceğimiz bir anahtara gebe olabilir.

Yusuf ile Züleyha

Nazan Bekiroğlu

“Sadece, Rabbim sen en iyisini bilirsin, dedi. Sen en iyisini bilirsin ve böyle olduysa, böyle olması gerekiyor demektir. Sana teslimim.”

Özet

Güzelliğin ve iffetin sembolü, Yakub’un biricik Yusuf’unun perspektifinden onlarca kez duyduğumuz o hikayeyi bu sefer de güzelliğin ve arzunun sembolü Züleyha’nın duygularıyla birlikte okuyoruz. Kurdun, kuyunun, aynanın sözcüklerine kadar her detayıyla ve kalemiyle insanı içine çeken bu hikaye, Yusuf’un gördüğü sırlı bir rüya ile başlar. Kardeş kıskançlığı ve ihanet, iftira ve esaret, sabır ve sultanlık, rüyalar ve sırlarla dolu bu Kur’an-ı Kerim’den kıssa, nefsine sahip çıkamayıp imtihanını geçemeyen bir kalple, iftiraya uğradığında bile sabredip Rabbine sığınan bir kalbin farkını anlatır. 

İnceleme

Duyarak büyüdüğümüz, Kuran’dan bir kıssa olan bu hikayenin romanlaşmış hali beni içerdiği sırlı sözlerle çok etkilemişti. Ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu? Kurgu olan kısımları hikayenin aslından bir şey çalar mı, yoksa tefsir gibi ekler mi? Kuyunun, kurdun dile gelmesi, hikayeye Züleyha’nın bakış açısıyla bakmak, Yusuf’un masumiyetini detaylı okumak hikayenin mesajını anlamaya yardım etmez mi? Zaten Kuran’daki kıssaların amacı da küfürle insanın ezelden gelen savaşında insana kılavuzluk yapmak değil midir? 

“Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kazasız belasız nasıl geçeyim?”

Gurur ve Önyargı

Jane Austen

“Nasıl da küçük düşürücü..! Âşık olsaydım bundan daha sefil bir körlük içinde olamazdım. Ama aptalca hatam aşk değil gurur oldu. Daha tanışır tanışmaz birinin tercihi olmaktan hoşlandım, öteki tarafından ihmal edildiğime gücendim; her ikisi hakkında da önyargılı ve cahilce davrandım, aklı bir kenara bıraktım. Meğer bu ana kadar kendimi tanımıyormuşum.”

Özet

İngiltere’de 19. yüzyılın başına geri dönüyoruz. Bu dönemde, bir kadının ayakta kalabilmesi genellikle zengin bir aileye mensup olmasını veya kendine zengin bir eş bulmasını gerektiriyordu. Bayan Bennet, bekar beş genç kızın maddi gelecekleriyle başa çıkma endişesi içindeyken, Meryton kasabasına iki varlıklı beyefendinin geldiğini duyduğunda hemen planlarını yapar. Cana yakın Bay Bingley, hemen en büyük Bennet kızı Jane’e ilgi gösterirken, gururlu Bay Darcy ise ilk bakışta ikinci büyük Bennet kızı olan inatçı Elizabeth ile çatışmaya başlar. Darcy ve Elizabeth arasındaki gurur ve ekonomik statüye dair önyargılar sürekli bir çatışmaya neden olur, ancak onları değiştirecek daha büyük bir güç vardır.

“Gurur ve Önyargı,” sadece basit bir aşk romanı olmanın ötesinde, günümüzde yaşadığımız toplumsal sınırlamaları derin karakter değişimleriyle farkındalık yaratan etkileyici bir eserdir.

İnceleme

“Sadece filmi işlemekte kalanlar bu romanı yanlış yorumlayabilirler. Bu, basit bir fakir kız ve zengin adamın aşk hikayesi değildir. Jane Austen’ın sözlerinin ince detaylarında çok mana saklıdır ve her okuduğunuzda mutlaka farklı bir ince nokta keşfedeceksiniz. Karakterlerinin gurur ve önyargılarını tepkilerinde, kullandıkları kelimeler arasında ve önemsiz görünen tercihlerinde görmeye başlayacak, zamanla nasıl değiştiklerini de fark edeceksiniz. Aşk romanlarından kaçanlara sesleniyorum. Bu hikaye, iki insanın önyargı içeren bakış açısından kurtulması için bir vesile olan aşkı saklıyor. Şimdi, aşk romanlarını heyecanla arayanlara sesleniyorum. Elizabeth ve Darcy’de, hatta Bingley ve Jane’de, günümüzde roman ve filmlerde eksik olan aşkı bulacaksınız. O, sizi ansızın yakalayan bir tufan gibi – aniden kendinizi bu fırtınanın içinde bulacaksınız, ama o fırtınadan çıkmak istemeyeceksiniz.”

“Her şeyi başlatan saati ya da yeri ya da bakışı ya da sözleri ayırt edemiyorum. Çok zaman önce. Başladığımı anlamadan ortadaydım.”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *