Tavşan Jojo (Jojo Rabbit)

Genel Tanıtım

Taika Waititi’nin yazıp yönettiği 2019 yapımı komedi-drama filmi Tavsan Jojo, Christine Leunens’in 2008’de yayımlanan “Caging Skies” adlı kitabından uyarlanmıştır. Hikaye on yaşındaki bir Hitler Gençliği üyesi, annesinin çatı arasında bir Yahudi kızını sakladığını keşfetmesiyle başlıyor. Film, dünya prömiyerini 8 Eylül 2019’da 44. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapmış ve burada prestijli Grolsch Halkın Seçimi Ödülü’nü kazanmıştır. ABD’de ise 18 Ekim’de sinemalarda gösterime girmiştir. Ulusal İnceleme Kurulu ve Amerikan Film Enstitüsü tarafından yılın en iyi on filmi arasında seçilmiştir. Jojo Rabbit gişede 90 milyon doların üzerinde hasılat elde etmiş ve şu an IMDb’de 7.9 puan almış durumdadır.

Prodüksiyon

Tavşan Jojo  filminin fikiri, Taika Waititi’nin annesi Robin Cohen’in 2010’da onu Christine Leunens’in “Caging Skies” adlı romanıyla tanıştırmasıyla başladı. Asker ve hayatta kalanların bakış açılarıyla anlatılan sıradan II. Dünya Savaşı hikayelerinden sıkılan Waititi, dedesi tarafından Nazi’lere karşı verilen mücadeleden ilham alarak kitabı uyarlamaya karar verdi. Fikri oluşturduktan hemen sonra Leunens’a bir e-posta gönderdi ve senaryo 2011’de yazıldı. Proje, 2012’de en iyi üretilmemiş senaryoların yer aldığı prestijli Siyah Liste’ye girdikten sonra dikkat çekmeye başladı. Aynı yıl Şubat ayında, Uluslararası Film Festivali Rotterdam’da CineMart’ın senaryoya ilgi göstermesiyle projenin potansiyeli ortaya çıktı.

Jojo Rabbit’in çekimleri, 28 Mayıs ile 21 Temmuz 2018 tarihleri arasında Prag, Žatec, Úštěk, Kytín, Dolní Beřkovice, Hořín, Lenešice ve Petschek Sarayı gibi çeşitli mekanlarda gerçekleşti. Eski Lenešice şeker fabrikası, savaş sahnelerinin çekildiği yer oldu ve yapım, Çek Cumhuriyeti’nde dört ay geçirdi. Bu süreç, titizlikle yapılan iki aylık ön prodüksiyon ve yoğun 40 günlük çekim sürecini içeriyordu.

Müzik

Jojo Rabbit, yalnızca senaryosu ve sinematografisiyle değil, müziğiyle de kalplere hitap eden bir film. Soundtrack seçiminde kullanılan parçalar özellikle çok ilgi çekici. İlk olarak film bizi tanıdık bir melodiyle karşılıyor ama biraz hatırladığımızdan farklı sanki. Evet, The Beatles’in “I Wanna Hold Your Hand” şarkısı bu. Daha doğrusu “Komm Gib Mir Deine Hand,” yani şarkının Beatles tarafından kaydedilmiş Almanca versiyonu. Garip bir kombinasyon gibi görünebilir; Hitler mitinglerinden sahnelerle The Beatles ne alaka yani? Ama görüntülere bakınca aslında Hitler Mitingleri’nin Beatlemania (Beatles hayranlarının fanatikliği) ile olan benzerlik şaşırtıcı derecede. Hitler’ın Nazi Almanyası’ndaki fanatizmi ve Beatlemania, karizmatik liderliğin etkisini vurguluyor. Hitler’ın milliyetçi duygular ve propaganda ile Almanları manipüle etmesi, kör bir bağlılığı ve fanatizmi doğurduğunu filmdeki zamana ait görüntülerden görebiliyoruz. Benzer şekilde, Beatles da 60’larda çoğunlukla genç hayranlar arasında çılgınlık yaratarak bir hayranlığa sebep olmuştu. Farklı sonuçlara rağmen, her iki durum da karizmatik figürlerin kitlesel hareketliliği nasıl tetikleyebileceğini vurguluyor ve filmdeki bu ilk sahne bize bu paraleli zekice bir şekilde sunuyor. Ayrıca “Komm Gib Mir Deine Hand”’ın çevirisinin “Gel, bana elini ver” olması, Nazi selamını düşününce sizce de pek manidar değil midir?

Başlangıç sahnesinde ve aradaki bazı sahnelerde çeşitli sanatçılardan parçalar olsa da film boyunca bize eşlik eden Jojo Rabbit’ın orijinal müzikleri Michael Giacchino tarafından bestelenmiş. Giacchino, filmde masalsı bir dokunuş, özellikle “Up” filmi için bestelediği müziklerdeki gibi benzer bir aşk ve kayıp temalarını yansıtmayı amaçlamış. Müziği, filmin derin duygularını öne çıkarmak için komediyi değil, duyguları vurgulamak üzere özenle düzenlemiş.

Son olarak filmin finalinde, David Bowie’nin “Heroes” şarkısı ile karşılaşıyoruz. Ama bu sefer adı “Helden.” Gene başka bir tanıdık melodinin Almanca versiyonu tercih edilmiş. Bu şarkı ilk defa bir filmin final sahnesinde kullanılmıyor: Perks of Being a Wallflower filminde de özgürlüğü sembolize ederken bu şarkıyla karşılaşmıştık. Şarkı, özgürlüğün simgesi olmanın yanı sıra aşk ve kahramanlığın da temsilcisi olarak kullanılmış. Bir elin parmaklarını aşmayacak kadar kelime barındıran bu final sahnesi, şüphesiz müzik seçiminin de etkisiyle filmin en duygusal sahnelerinden biri olmayı başarmış ve müziğin filme kattıklarına dair somut bir kanıt olmuş.

Neden Bu Filmi İzlemeliyiz?

Toplumun, insanların, özellikle de çocukların fikirlerindeki katkısı çok büyüktür. Kötü bir mahallede yaşamak bir çocuk için kötü bir ailede gelişmekten daha zararlıdır mesela. Çünkü çocuk bir yaştan sonra ailesini dinlemez, o yaştan sonra alacağı her şeyi dışarıdan almaya başlar. Filmdeki Jojo (Roman Griffin Davis) da aynen böyle, ülkedeki müthiş Adolf Hitler fanatikliği ve “bir grubun parçası olmak istediği” için Hitler’e olan aşkı her şeyden büyük. En yakın –hayali– arkadaşı Hitler’ın (Taika Waititi) ona nasıl bir mentör gibi destek olduğunu görüyoruz filmin başında. Film ilerledikçe Hitler da yavaş yavaş değişiyor. Belki de değişmiyor ama bize o yanını filmin başında göstermiyor. Jojo’nun kafasındaki Adolf ve gerçek Hitler’in farkı da bize yine toplumun çocuklar üzerindeki etkisini gösteriyor. Çünkü Jojo, annesi Rosie (Scarlett Johansson) gibi “Özgür bir Almanya” için değil de, lider, güçlü, muzaffer bir Almanya için “savaşıyor.”

Ama artık annesinin üzerindeki etkisinden midir, yoksa o çocuk aklıyla bile bir şeyleri idrak etmesinden mi, Jojo’nun hayalindeki Hitler bile zaman geçtikçe gerçek yüzünü gösteriyor. Filmin başında granit patlarken, hayali arkadaşı bile olsa Adolf, Jojo’yu bırakıp kaçıyor, ki gerçek en yakın arkadaşlar asla böyle bir şey yapmaz. Sonra, Jojo, “Sence ben çirkin miyim?” diye sorduğunda Adolf, “Evet.” diye cevap veriyor ve gerçek en yakın arkadaşlar dostlarını dış görünüşlerine göre yargılayıp onlara hakaret etmezler.

“Benim imparatorluğum tüm hayvanlarla dolu olacak. Aslanlar, zürafalar, zebralar, gergedanlar, ahtapotlar, gergedan ahtapotları. Hatta güçlü tavşan bile.”

İşte, Hitler bile olsan, çok zeki bir çocuğun hayal ürünü olduğun için mantıklı öğütler verebiliyorsun. Jojo, bir tavşanı öldüremedi diye onunla “Tavşan Jojo” diye dalga geçen ergenleri ciddiye almamasını söylerken Adolf, her hayvanın veya metafor olarak insanın, kendi özellikleriyle güçlü olmasından bahsediyor. Aslanların ayrı, zürafaların ayrı güçlü ve zayıf yönleri vardır. Tavşanların tilkileri, aslanlarınsa kurtları alt ettikleri kaç tane hikaye dinledik. Ben şu an durup dururken aklıma gelen üç taneyi söyleyebilirim. Önemli olan dış görünüş değil, içinde taşıdığın yürektir. Ve cesaret, korkmamak demek değil, korkuna rağmen ailen ve milletin için çaba göstermek demektir, tıpkı tavşanların yaptığı gibi. 

“Çoğu insandan daha fazla ömür yaşamışsın.” 

“Hiç yaşamadım.”

İnsan bazen küçücük hayatında ne kadar çok şey yaşayabiliyor… Daha bugün bir kitapta okudum, ömrün bereketinden bahsediyordu. 100 yaşına gelmiş bir insan, eğer hayatını boş geçirmişse, 15 yaşında hayatını dolu dolu yaşayan birinden daha az yaşamış sayılır diyordu. Ama Elsa (Thomasin McKenzie), hayatı dolu dolu yaşayabilmekten ziyade, çocukluğundan, ailesinden ve hayatından men edilerek hiç yaşamadığını belirtiyor. 

“Sevgi dünyadaki en güçlü şeydir.”

“Dünyadaki en güçlü şeyin metal olduğuna emin olabilirsin. Hemen arkasından da dinamit ve sonra kaslar gelir.”

Fiziksel şeylerin güçlülüğüyle manevi şeylerin güçlülüğü kıyaslanamaz. Çünkü bir gün gelir, bir tane bilim adamı, metalden, dinamitten ve hatta kaslardan daha güçlü bir şey keşfeder. Zaten bunlar küçük bir erkek çocuğunun kafasındaki en önemli şeyler. Sonuçta o da içten içte, annesine duyduğu sevginin her şeyden güçlü olduğunun farkındadır. 

“Dans edip, Tanrı’ya minnetimizi göstermeliyiz.”

“Ben dans etmem. Dans etmek işsizler içindir.”

“Dans etmek özgürler içindir. Bütün bu şeylerden kurtuluştur.”

Bakış açısı hayatı değiştirir. Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır. Kötüyü görmek çok kolaydır. Yere baktığında çimenleri, çiçekleri, hatta uçan çok güzel bir kelebeği bile görmek yerine çamuru görmeyi seçebilir insan. Bu tamamen insanın bakış açısına bağlıdır. Ve daima kötüleri görmeyi seçen bir insan, ne kadar uğraşırsa uğraşsın mutlu olamaz. Mutluluk, insanın hayata bakış açısıyla başlar. Savaş zamanında, kocan uzaktayken, oğlunun geleceğinin belirsizliğine rağmen dans etmeyi seçebiliyorsa insan, işte o zaman mutlu olabiliyor demektir. Çünkü dış faktörlere, “benim sizinle işim yok, benim mutluluğum içimde” diyebiliyordur. 

Bizim Gözümüzden Film Yorumu!

Dilara

★★★★☆

Bu filmi ilk izlediğimde en sevdiğim filmlerden biri olmuştu. Hem komik, hem duygusal. Zaten böyle trajik ve akla mantığa sığmayan konuları komediden başka bir yolla anlatamazlar sanırım. Çocukların eline füze, bomba, pistol sıkıştırılması sizce o bozulmuş düzende gerçekten yaşanmamış mıdır? Filmi üzücü yapan kısım da bu zaten. Absürtlüğüne gülüp eğlenseniz bile içinizde bir yerlerde, gerçekten o absürt şeylerin yaşandığını biliyorsunuz.

Not: Ne kadar çok sahnede, kadrajda sadece Jojo’nun başının ve annesinin ayaklarının olduğuna dikkat edin…
.

Samiye
★★★★★

Taika Waititi’nin filmlerini zaten çok severim. Ama Jojo Rabbit başka. Bence gerek sinematografisiyle, gerek kurgusuyla, gerek müziğiyle tam bir başyapıt. Sıradan bir Holokost filminden çok farklı. Gerektiği yerde komik, gerektiği yerde üzücü, mükemmel bir denge içinde. Komedi zaten benim gözümde dramadan daha etkili, insanları daha çok etkiliyor. Çünkü bazen saçmalıkları dramatize etmenin yanında, alay konusu etmek daha insanlara daha çok tesir ediyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *