Bakmaktan görmeye geçtim, bu bir uyanıştı adeta. Gözlerimde başka bir ifade vardı. İçerleme değildi bu duygu, o tanıdık bana. Kulaklarım az sağır olmadı feryat figan susuşlarıma. Bu daha bir farklı.
İncelemeye başladım kendimi; göz çukurlarım, kaşlarım… yerli yerindeydim aslında baktığında. Peki ya benim gördüklerim. Aynadaki aksime sirayet edemeyenleri başkaları da görebiliyor muydu? Sanmam. Kişi kendindeki yaraya tanıdıktır. Bu yüzden olsa gerek, sadece yarası yarama denk gelenler fark edebilirdi. Belki.
Hayat bu savurur, eyvallah. İyi de benim köklerim sağlam değil miydi, neydi bu giydiğim kabullenmişlik hırkası? Varsın hazan düşsün toprağıma, yel tütsün ocağımda. Ben tüm çaresizliklerimi bir ‘öyle işte’ye sığdırıp düştüğüm yerden kalkmasını bilirdim. Dudağımın alaycı bir şekilde kalkışı bundandı. Bu tavrım ise kolaylığından değil, borçlu olduğumdandı.
Ben çok borcu olan ve kapattığı her borçla ruhunun deliklerini yama etme gayesi güden gölgesiz bir fidandım. Öyle aykırı, öyle acayip, öyle anlaşılmaz. Böyle gözüküyordum dışarıdan. Ahh beni bir de bana rüzgarın taşıdığı o fısıltılara sorsalardı. İsteyen çabalardı ve mesafeler sadece birer rakamdan ibaretti.
Toprağa da hürmetim vardı, köklerime aşkı işleyen can suyuna da. Ruhuma dokundu bakışlarım. O kabul ediyordu yaşanmışlıkları ve tebessümü hakikiydi. Bu, devam etmek için kâfiydi.
Aksındı o zaman, günler de olaylar da insanlar da. Tıpkı su gibi, o akıp yolunu buluyordu. Akıntı ile bir ahenk yakalamak kolay değildi. Batmalar da çıkmalar da bir parçasıydı serüvenin. Nasıl ki gözümün kapanmasına birkaç saniyede bir kırpmasına kızmıyorsam, akıntının üzerimi ıslatmasına da kızamazdım. Kurudu hem. Varlığı güneş gibi açanlar, kuruturdu. Doğanın sanatı buydu.
Gözlerim, yansımanın harelerindeki ısrarlı bakışlarını çekti. Bulmuştu aradığını, aramakla bulunmayanı. Elim musluğu kavradı ve bir ürperdi işlendi kan dolaşımıma. İki avuç dolusu soğuk suyu çarptım yüzüme. Enseme ve saçlarıma.. Bu kadardı.
Doğrulan belim ve ıslanan kirpiklerimin ardındaki hevesli bakışlarım.. Ruhum yine yeni bir yün eğirmişti. Bir başka borç ödeyip yama yapmaya hazırdı. Hiç ödeyemeyeceğim borçlarım vardı ve her gün daha çok borçlandıklarım. Bu yüzden akmak lazımdı, akıntıya karışıp kendi ahengini bulmak lazımdı. Her aynaya bakışımda tekrar tekrar yaşadığım bu olay sıkmazdı canımı. En nihayetinde hürmet ettiklerim canımdandı.. ve insan canını her daim sakınırdı..