Sensizliğin İzleri

Ağır geliyor bana sen olmak bile.Burası eski değil, yeni olamayacak kadar da taze.Soluduğu hava, ağır gelir mi insana?Düştüğümde sığınacağım liman nerede, ha söyle bana! Madem yanılacaktı insanoğlu hep,Ne diye çıktı içinden koca gül bahçesi?Ben mi şaşırdım yolumun uzunluğuna?Yoktu ki yanımda beni benden alan bir yar, bir ana… Konuşmak yetmedi be baba!Taşıdım içimde eski mapusluğumu;Tekrara sarmanın verdiği delirmenin kıyısı;Sandım ki bu şehir sarar beni.Saracak çok şey varmış bu dumana… Gayemin güzelliğini idrak edemeden sordum bahçıvana,“Gözyaşımdaki saklı nedir?” Acıyı tatlı eden dudaklarıma, Aldı beni, olamadan renklerin en güzeli. Meğer yanımdakilermiş beni cevher eden deli! Kıpır kıpır edermiş kapı aralığındaki güzel bahaneler. Beni derbeder eder seni bulamadan,Göçüp gitmek, sandaldan gelen tıkırtılardan.Selam söyleyin kokusu kalmış yollardan!Hoş ki olduran ben değilmişim, gönlümde bir yer edinmişsin,Öyle söyledi yansıyışımdaki sensizliğin izleri.

Özlemim Ta Derinlerden

Özlemim ta derinlerden, etkiler olur olmadık yerden. Gözlerimin pınarı yaşarır şimdi, anda kalır o sıcaklıklar da… Suyun kıyıya vurması gibi, çare bulamaz buluşurum ben de sessizliklerle. Yaramın derinliği değildir beni ağlatan, izin kalması an meselesidir de ondan… Uyanamam gördüğüm rüyalardan, hoş gerçeklik çalar kapımı her an. Şimdi ellerimde çiçekler, gözlerim ufka kadar, belki ayaklarım geriye gidiyor ama… Şaşırıyorum yaptığım hesaplara, iflah olmaz bir kırlangıcım şaşarım yollarda. Uçuyorum en tepeye, arkama bakmadan, dönmesi zor olsun diye.   Hiçe saydığım ne vardı? Geride kalan kalpler mi beni aldı? Sorarım şimdi biz mi yandık? Yoksa yakan mı aldandı? Ruhum hep senin yanındaydı, sadece ufka bak, sevdiğim biri öyle yapardı. Ben o geçtiğin yollardayım, her bir yağmur tanesi şahittir ki. Ondan yağar her gün en derinime, en delimize; kaçamaz istese de.   Sesler hiç kesilmesin yoksa alır başımı giderim. Yüreğim taze ekmek kokusunda huzur bulsa başka ne isterim? Sanarım sessizlik uyutur beni, kazar en dibine bu kuyuyu. Ama söylenenler susturur bu martıların sesini. Çünkü bilirler ki bu ses özgürlüğün ta kendisi.   Ne yazacak şeyim kaldı, ne de tüketecek ümitlerim. Söyle şimdi neyleyim? Kimlere gideyim? Bu dertli başımı seveyim. Bilmem ben kendimi, beni bilen anlatsın şu ıssız halimi. Söz, yazacağım kelimelerin en sıcak tenlisini. Simdi ayva çiçek açmış da, bana yazı getirecek seni gerek seni!

Yolculuk ya hu sevgili!

Alnıma yazılmış olanı mı seçtim? Seçimlerimle aynı yere mi gittim? Bu hikayenin sonu hep aynı şeye çıktı. Yolculuk benim için hem bir ayrılık hem de bir kavuşmaydı. Bundan dolayı kopamadım, ne yollardan ne de kendimden. Yolcuyum, ötesi berisi yok. Sabahlara sana, akşamlara başka diyarlara yolcuyum. Belki bu kadar özlemesem çıkmazdım yola. Başka türlü yangınım sönmezdi, bunu anladım yolda. Bilmiyorum… Yola başlarken bitecek gibiydi her şey. Meğerse bitmezmiş hiçbir şey, başlarmış bir sürü yeni şey. Ne kazandın dersen bu işten, yolculuğun hiç bitmeyeceğini anladım bu dünyada. Hani diyor ya şair, her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu. Belki de bundan korkuyorum. O güneş hiç batmasın diye sabah erkenden yol alıyorum. Koşuyorum, gözlerim yarı açık. Günün bu saatlerinde sana susuyorum, seni içiyorum. Alnımdan akan terler yaşadığımı hissettiriyor. Aradım durdum yoldaki taşların sebebini. Dargın yüreğimin ilacını bulamadım desem şifacı kızar mı? Doyumsuz gözlerim her güzel çiçeği istedi yol kenarında. Koparamadım sahibi kızmasın diye. Şimdi bana kızma, darılma; her kalp atışında sana biraz daha yakınım ya da biraz daha uzak… Bilemem ama rüzgarlar saçlarını, mevsimler halini ve tavrını, her küçük cilve gözlerini hatırlatır bana. Ben yolda olmayı seçtim, yolumu seçtim. Zaman sever mi bilmem bu kararımı ama sevdanın sevdiği besbelli, yoksa kalbim nasıl atardı bu denli canlı?