
Raf Üzerine Düşünceler
- Bilal Uygur
- Ocak 15, 2025
Karşımda duran kitap rafında, çapraz bir şekilde yerleştirilmiş küçük bir ren geyiği heykeli dikkatimi çekiyor. Tahminen bir yumruk büyüklüğünde. Heykel, kitapları ikiye ayıran bir sınır gibi ortada duruyor. Sağ yanındaki kitaplar siyah ciltli, sol yanındakiler ise beyaz. Grinin ve soğuğun hâkim olduğu bu kış gününde, avizenin sahte mumlarından gelen sıcak bir ışık, o rafa bambaşka bir ambiyans katıyor. Kitaplığın önünde oturan insanların konuşma sesleri ile arkamdan gelen konuşma sesleri birbirine karışırken kafenin çaldığı müzik, ortamı yumuşatıyor. Sıcak çikolatamdan bir yudum alırken, aklıma takılan şu: Kitaplar neden siyah ve beyaz olarak ayrılmış? Öylesine mi, yoksa bir anlamı mı var?
Anlamlıysa kime göre anlamlı? İyi ve kötü, melekler ve şeytanlar, yin ve yang… Siyah ve beyaz, hep zıtlıkları temsil ediyor. Biz insanlar da bu zıtlar arasında bir taraf seçmeye meyilliyiz, sanki gri bölgede kalırsak hayatın anlamını yitirecekmişiz gibi. Ama ya o gri bölge? Belki de asıl gerçek orada saklı.
Sanattı belki de tek sebebi, belki de sadece sanatsal bir düşünceydi; göze hitap etmek içindi. Bir tarafa beyazı diğer tarafa da siyahı yerleştirerek bir kontrast oluşturmak. Ancak sanat için yapmış olmak anlamı değiştirir mi? Yoksa yine de “öylesine” bir tasarım mıdır? Sorular soruları takip ediyor. En sonunda şu soruda takılıp kalıyorum: Bir şey gerçekten “öylesine” yapılabilir mi, yoksa her eylemin arkasında bir sebep ve mana mı vardır?
Raf, karşımda durmaya devam ediyor. Kitaplar ve heykel orada, oldukları gibi. Ama ben, bu basit görüntünün ardında çok daha fazlasını düşünmeye devam ediyorum.