Benden Gidişine Bana Gelişine

Benden Gidişine Bana Gelişine Nermin Yetkin Kasım 26, 2025 Bitirmek ne büyük güç güzelimGel o gül yüzünü öpeyimGüllerin içinden kokunu seçeyimGönlümdeki yerini seveyim Ben görürüm guzeliBaktırır bana en güzeliGülüşüne hasretim Gel güllük gülistanlık et bu seveni Günüm geçer sensizRenksiz, kokusuz, emeksizGel o cilvelerinle de kendime geleyimGelene gidene senin şarkını söyleyeyim Güvercin göndereyim gidişineBenden gidişine, bana gelişineBoy boy güller yetiştireyimHer soluşlarında seni tekrar kaybedeyim Gülüm günüm, geçmez sözümVer elini serilsin ömrümSebep görmez gözümGerçeklikten sıyrılmıştır günüm Gökyüzüm günlük güneşlik sen varsan eğerGeldi mi güvercin, vardıysa eğerŞimdi saçımda gül kokusu Neyleyim senin gülün değilse Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Rüzgar Şafak Yağmuru Farklı Kapılar
Bir Akşam, Gönlüme Gelen..

Bir Akşam, Gönlüme Gelen.. Nemocuuk Ekim 8, 2025 Yine masiva ile sarmaş dolaş gönlüm O şanı yüce bülbülden uzak O andelib-i zişandan mahrum Sen de mi benden uzaksın ey gönül? Yoksa ben kendimi hiçlikte mi buldum? Hiçlik denilen şey hiçtir aslında Yokluk, yoktur anlayana, bakana… Adem kabul etmez kainat Ki ben sana mürid Ki sen bana murad Aşıkın namütenahi adı var en başı aşk Ne güzel şey kul için aşk, ille de aşk Seherde esen güllere sordum derdimi, Ki bilinmez Ki söylenmez Ki seçilmez Ki sevilmez… Onlar arif değildi Belki maruf, belki irfandı.. İrfanı aşk olan Neyler derdi tasayı? İlim kendin bilmektir der bizim Yunus Be hey Yunus! Kendini bilmez, Rabbini bilmez lakin.. Rabbini bilmeyen, Kendini nasıl bilsin? Nur-u Siyah avcılarıyız biz kainatta Nur da, siyah da, O’nun eliyle bizim aslında Siyahı nur olanın halini bilmem ama Nuru siyah olanın hali yaman burada Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Yıldızlı Düşünceler Küçük Prens Bir Akşam, Gönlüme Gelen..
Zamansız Bir An

Zamansız Bir An tramvay Eylül 8, 2025 Zamansız bir anda gördüm. İklimsiz bir anın içinden geçerken hissettim. Karanlığın koyu rengine vardığımı ve baharın kapılarının açıldığını. İzlediğim bütün hercümeçlerin içinde, bir kaos meydanında, kasırganın tam ortasındaki sakinlikte açıldı kapılar. Teslimiyetin üst mertebesine koşarken, ayağıma takılan bütün prangalar ile kapının açılmaya başladığını gördüm. Her şeyi O’na havale etmenin rahatı içinde pencereden bakıp içine girmeden… Sakince ve sessizce yürümeye başladım. Baharın kokuları ulaşınca bana, burnumun ucunda bir sızlama hissi ve gözlerden dökülen yaşların da sahipsiz olmadığını anladığım vakitler doldu içime. Bitmesin dediğim her şeyin biteceği gerçeği bu dünyanın hakikatiydi. Aynı zamanda bitsin dediğim her şeyin de biteceği bir ahvalin ortasında olmakta… sonunda her şey faniydi. “Sen bir salondasın. Sanıyorsun ki okyanustasın. Ama bir salondasın” hakikatini anladığında başlayan ummana yelken açma meselesi ile hemhalim bu noktada. Sonrasında ne olacağı muamma… Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Müzik Nedir? Pandemi Sırasında Sanat Hayatımı Nasıl Kurtardı? Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale)
Herkes Aşk Derken Ben Özlem Diyorum

Herkes Aşk Derken Ben Özlem Diyorum Nemocuuk Eylül 1, 2025 Özlemek… Veya halk arasında bilinen ismiyle özlem.. Nedir özlem dedikleri dost? Neyi, niye özler mesela? Dünyaya söz geçirme sevdalısı beşer, Neden kendi kalbine söz geçiremez? Buncası; Kalbinin farkında mı değil, Yoksa kalpsiz mi? Hangisi daha korkunçtur; Kalplerinden bîhaber olanlar mı, Yoksa kalpsizler mi? Belki dünya için ikisi de çok büyük tehlike. Yanlış hisseder mi bir insan mesela dost? Neden hislerini inkar eder mesela? Kendi kalbine, Kendi hislerine mi sağır bunlarcası? Neden kalbini dinlemez insan? Gönlün tek görevi kan taşımak mı gerçekten? Bu kadar sığ mı insanların bakışları? Aşk dedikleri şeyi, Hususiyetle özlemi, Hangi materyalist bakış anlayabilir, Veya anlatabilir? Birkaç büyük harften mi ibaretti sevmek? Kendini yaşamaktan mahrum, Aşka teslim, Aşka tesellüm, Aşka mahkum etmek, Hangi akıllının(!) kârıdır? Aşk, dedikleri şey, de var, Özlem de.. Sen kalbini dinlemesen, Onu inkar etsen de.. Hatta aşk, dost, İnsan olmanın gereklerindendir belki. Bil ki… Dert görünür dışarıdan aşk dedikleri, İçi daha bir dertli, Daha bir alevli… Ot gibi yaşamak mı? İnsanlar ot gibi yaşasalar keşke.. Ot güneşe aşık, Onu umursamazca çiğneyen Küçük çocuğa aşık.. Ot, yağmura aşık… Ve dahası, yağmuru verene aşık.. Dili O’nu söylemekte hep Kalbi O’nu zikretmekte.. Biz onu duyamasak da, Göremesek de.. Bir çiçeğin güzelliği Dilindeki zikirdendir. Yağmur o zikrin hürmetine yağar; Güneş, ona hürmeten açar.. Kalp, O’nu atar, O’na atar, O’na hürmeten atar, Kalbi Atan’a hürmeten.. Kalp kalbi tanır, Kalp kalbi bilir de, Sen kendini bilmezsin be bedbaht, Sen kendinden, Sen Rabbinden, Sen kendinden bîhabersin. Bîhaberliğinden de bîhabersin. Acınacak haldesin Acınacak haldeyim Birisi gelsin, bize acısın diye beklemelerdeyim. Ben de kalbimden bîhaberim. Dilim onu söyler, Utanırım, haya ederim. Sen bensin, ben de sen. Ben ne seni bilirim, Ne de seni bilirim. Aşk dedikleri bir yolda Bir deryada Okyanusta Çırpınışlardayım. Bize günlük güneşlik hava, Hava bize güllük gülistanlık. Göremeyene, bilemeyene acırım. Yazık, bakamayana Ki yazık, aciz bana. Aciz, bana.. Ama ben aciz olanı istemem. Zayıf bana, Ki zayıfım, Zayıf olanı istemem. Aşk bana, Ki aşığım, Ki aşkım… Susarım, söyleyemem. Yolu henüz yarıladım. Ben bu yolda bendeyim, Yolcuyum, yoldayım. Yolu bırakmam, bırakamam. Ben yola, yolu verene aşığım. Yol ki yolu verene.. Yol da yolu verene.. Yolda, yolu verene.. Yolda, yolu verenle.. Yazık insanlara, Kalplerinden, bîhaberler. Kalplerinin onları götürdüğü yerden, Bîhaberler. Bi’ haber alsalar… Kendi dilini duymayan birisinden Kendi dîlini duymasını istiyorum ben. Dil de O’nu söyler çünkü, Dîl de… Ey dîde! Nedir uyku? Sen gel, uyan gecelerde. Yoksa nur-u siyah avlarım dersin de Kimse inanmaz sana, Kendi kalbin bile. Sen kalbini umursuyor musun ki; Onun seni umursamayışını umursayasın? Delikanlı… Çölün sana öğreteceği daha çok şey var. Bu yüzden, Onunla inatlaşmayı bırak Onun dediklerine kulak ver. Dinle. Şu dünya çölünü dinle. Kalp çölünü dinle. Sus Ve dinle. Her bir kum tanesi Ne hikayeler anlatır aslında Dinleyene! Bilene Veya bilmeyene, Silene Veya silmeyene, Silemeyene.. Aşk serabından kurtulamayana. Kendini aşka mahkum edene. Ateşe atılana da Atlayana da. Okyanusa dalana da Semada uçana da Sehere, seraba… Gayba, marufa… Sevdaya, beyzaya… Sana Ve bana. O yüzden dur Ve dinle, Bırak kendini bilinmezliğin engin denizine. Aşk mı? Aşk dedikleri budur işte! Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Kendi En Çoğun Sarı Sayfa The Suay Sew Mağazası
Kırk Meselesi

Kırk Meselesi tramvay Temmuz 8, 2025 Kırk meselesi var bir de bilinmeyen; kılı kırk yararcasına, titizlikle o günü beklemekte her bir nefer. Gün doğumlarında aranırdı çoğu zaman, gün batımları kovalardı her an içlerindeki süruru. Bu devrin insanı unuttu kırk meselesini. Bir vicdan içindeki gökyüzü, İklimlerin sıyrıldığı bir gökyüzü. Kırk ile varılırdı sonsuz bahar kentine. Bu devrin insanı unuttu kırk meselesini. Bu çağ, unutulmuş nimetler çağı. Bu çağ, kayıpların çağı. Örterken üstümüze bu amansız zamanı, bu çağ vicdanın kayıp soluklarını arıyor. Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Hacksaw Ridge Ölüm Güzel Şey, Budur Perde Ardından Haber Yaşın On Dokuz
Onun Ötesi O’nun için

Onun Ötesi O’nun için Nermin Yetkin Haziran 8, 2025 Geçemem geçimsiz halimden Bilmiyorum ne gelir tepeden Bir can eder beni derbeder Ötesini görmek için her şey Dinginleştikçe dinsizleştim Rabbime nasıl isyan ederim Sabır azığıdır yolcunun Ötesiz kalmamak için her şey Bir çift göz, tek bir yaradan Ruhuma girdi hiç sormadan Karları yağdıran bendim dağıma Üşüdüğümü bile hissetmeden. Acemi ruhum olamaz sensiz Yalvarırım bırakma beni gecesiz Her şey o anda kalır, gelmez sebepsiz Ben ölmüşüm densiz, haberim yok, gücüm yok. Olur da ayaklar O’na gitmezse Alın bütün yolları! Alın tüm sevdaları Onsuz onlar olmaz çünkü Her şey onun ötesi O’nun için. Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Yaşın On Dokuz Herkes Aşk Derken Ben Özlem Diyorum Rap Müziğin Doğuşu
Bir Balığın Feryadı

Bir Balığın Feryadı Nemocuuk Mayıs 8, 2025 Böyle olmasını istiyor muydum? Neyin olmasını istiyordum? Uzun zamandır emin değilim. Birçok şey geçti şu “kısacık(!)” hayatımda gözlerimin önünden. Yeter miydi? Ne yeterdi? Yeten neydi? Böyle mi olmalıydı her şey? Rıza neydi? Razı olmak, kimlere biçilmiş bir payeydi? Ben, neye razı olabilir veya neye itiraz edebilirdim? Bilmiyorum. Belki de, razı olma şansımın ellerimden kayıp gitmesine izin verdim. Ben mi verdim? Veren kim? Verem kim? Ben kimim? Neden cevap aradıkça artıyor sorular? Bilinmezler dehlizinde kaybolmuş bir haldeyim. Hoş salih-i selametteyken de, bu okyanusu özlerdim. Kendimi bildim bileli, Kendimi bilmez bir halde çırpınışlardayım. Kendimi, kendi akıntısını bulmuş sanmaktayım. Daha önce de bulduğunu sanmamış mıydın ey kalp? Neden kaybettin tekrardan? Neden buldum sandın? Neydi bulduğun, Neydi buldum sandığın? Sonra dönüp dolaşıp, Ait olduğun yere, Bilinmezler dehlizine, Geri dönmedin mi seke seke? Şu okyanustan çıktığın vakit, Daha çok oksijene kavuşacağını zannediyorsun. Oysa ki onlar seni boğan şeyin ta kendisi. Sen buraya, kulaç atmalara aitsin. Sen, okyanusa aitsin, Kelimelerin uçsuz bucaksız deryasına… Boğuldun mu? Su burada. Sû da burada. Çay da var içersen. Rıza göster bulunduğun yere. Rıza mı? Uç, aç kanatlarını demiştik hani? Deniz seviyesinden direkt Ağrı’ya çıkasın var. Yok mu? Var. Sonra ne oldu? Ağrı’dan buraya akan nehirler Beni sana geri getirdi. Sen kendini güvenli limanında buluverdin. Tilki de olsan, balık da olsan, Dönüp dolaşacağın yer burası. Mı acaba? Utanıyor musun balık olmaktan, Kendine balık demekten? Hani hiçbir şeye pişman olmazdın sen? Geri dönmen gerekiyordu dost, özledim seni. Bırakıp gitme bir daha beni. Gitme, gitsen de dön her seferinde geri. Sen uçsuz bucaksız bir muamma, Bense garip bir serseri. Saat gece iki Ve ben bilmiyorum bulunduğum yeri. Artık tırmanmaktan korkan birisi var benden beri. Sen inkar etsen de, Çok kalmadı aslında gözlerimin feri. Ne yavaş yüzesim var artık, Ne de seri. Beni kararımdan vazgeçirebilir mi bilmiyorum, Gelse bir peri. Bu yüzden şair demişti sana, Abla dedikleri. O görüyor muydu ki Göğsümdeki kesikleri? Saklarım aslında, kafesimdeki delikleri. Bir ben bilirim bir Allah, kalbimdeki körükleri. O da sana Gel toplayalım diyor zaten Gönlündeki kırıkları. O kabul eder hep bilirsin, Gönlü kırıkları. Boşuna değil bunca insanın Söyledikleri-saydıkları. Boşuna değil mi gerçekten? Boşuna değil. Perileri beklemeyeceğim artık. Gül gelsin, yahut diken… Sen en iyisi mi gül, Geçsin. Teslim olduğunu cümle alem bilsin. Seni seven sevsin, Sevmeyen sevmesin. Olan olsun, Olmayan olmasın. Kalırsa bahtımıza Bir tatlı rıza kalsın. Uçsa da gönlümdeki kuşlar, Bedenim derinlere dalsın, Gözlerim seyre dalsın. Be çınar! Sen de şu garip dünyada Bir garipçik dalsın. Kimine ekşi şerbet, Kimine acı balsın. Şu hayret-engiz denizde Bazen garip salsın. O zaman? O zaman neyler duyulsun, tamburlar çalsın. Ileridekiler, Bırak ileride kalsın. Sen onların seyrinden muafsın. Hoşsun, tatlısın Ama çok katlısın. Bazen öyle-böyle Bazen asık suratlısın. Yavaş be dost, Sen çok süratlisin! En sevgiliye, sen de sevgilisin. Ölüsün, bilirim, pek müteessirsin. Ne yapalım, hayat, Gelen sevimlidir dersin. Belki de tam burada biter dersin. Belki de bitmez. Belki de… Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Hindistan Yıldızlar, Kız Kulesi ve Sen Müzikli Kitap
Olmak Ve Ölmek Arasında Bir Mutabakat

Olmak Ve Ölmek Arasında Bir Mutabakat Nemocuuk Nisan 8, 2025 Oldun bile! Öldün, ve oldun. Olanlar ölür mü? Ölenler olur mu? Mürekkep döküldü kağıda. Oldu mu, öldü mü? Her ölüm bir oluş Her oluş, bir ölüm müdür? Mevt mevte bu kadar yakınken Hayat, nurunu nerede bulur? Nerede kaybeder? Kaybeder mi? Nur, sonsuz; Sonsuz, nur değil mi? Nurları nurlandıran değil mi? O zaman nurlar içinde yatmak için Ölmek, ölebilmek gerek. Gerçek ölenler, gerçek olanlar Asla ölmeyenlerdir. Gerisi ne gerçek, ne de gerçek.. Ne gerçek ola, ne gerek ola… Asıl ölenler olamayanlardır muhakkak. Aslolansa ölmemek, ölmeyen olmaktır. Aşık olabilmek. Neden? Aşıklar ölmez de ondan. Ölen ne? Bilmem. Olan ne? Bilmem. Bilmek ne? Bilen ne? Bilene? Bilmem. Aya bakar bazen insan. Aşk’ı görür. Ay, on dördünde aşkı anlatır insana Parıl parıl bir hayat Parıl parıl bir ölüm Parlar insan bir gece ay ışığında Belki de hayat parlar ona O da yansıtır hayatı gözlerinde İnsan, ayna olmaktan başka ne işe yarar ki zaten? Ve ben, bu satırları yazamıyorum. Helal(!) bana… Ölümün gerçeğini İtiraf edemiyorum Ne kendime, Ne de dünyaya. Ölüm, acı bir olgu. Benimse ellerim kollarım bağlı. O vakit gelene kadar Yaşamaya devam. Yaşamak da bir garip olgu Ona bakılırsa. Ne kendini, Ne de yaşamayı bulamamış Bir insanoğlu şu ben dedikleri. Neden yaşamaz insan? Neden ölmez? Neden yaşamayı da ölmeyi de ciddiye almaz insan? Neden hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar? Neden hiç yaşayamamış gibi ölür? İnsan olmanın hakkını veren Ölmez mi gerçekten? Ölüm ne? Bir terk-i diyar. Ne adem Ne elem. Ne diyelim Canımız sağ olsun. … Bir kan damladı defterime Bir kan, uzaklardan Bir kan, aşka kanan Bir kan, ey gönül, bari sen uyan Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Gecikmeli Varış Okyanus Etkisi Son Samuray (The Last Samurai)
Aşk Üzerine

Aşk Üzerine Nemocuuk Mart 8, 2025 Aşk demişti yaşamın büyük ustaları. Sahi neydi aşk? Bir mum gibi yanmak mı, yoksa yanan muma alev olmak mı? Birisini delice sevmek belki. Öyle böyle değil, çöllere düşmek gerekirse… Mecnun’u kıskandırmak, Ferhat’ı imrendirmek… Bu soruya cevap vermek hayli zor olsa gerek. Yıllar geçmiş ve biz hâlâ tartışıyoruz. Gelebilir mi cevabını bulabilen? Bir cevap bulunabilir mi ki böyle bir soruya? Onu görünce dudaklarının kenarında filizlenen çiçekleri kime, nasıl, hangi kelimelerle anlatabilirsin ki? Anlamak mümkün değildir, belki de sırf bu yüzden. Aynı şekilde anlatabilmek de imkânlı olmasa gerek. Neden beyhude bir çaba harcıyoruz peki cevabını bulmaya ümidimiz olmayan bir soru için? Yaşamak da biraz böyle değil midir zaten? Öleceğimizi bile bile yaşıyoruz. Beyhude mi o zaman yaşamlarımız? Yaşamak; bir o kadar garip, bir o kadar farklı, bir o kadar mucizevi bir şeydi aslında. Aşk gibi… Anlamaya çalışmak nafileydi belki, onu yaşamak gerekliydi. Yaşayanlar da anlayabiliyor muydu bilinmez. Yaşamak için yaşamı anlamak gerekli miydi? Aşkı kim bilmiş ki biz bulalım? Gözümüz kapalı uçuyoruz sanki uçsuz bucaksız bir gökyüzünde. Mavilikleri üzerimize çalınıyor bulutların. Islanıyoruz biraz, biraz da sırılsıklam oluyoruz. Uçsuz bucaksız mavilikte hiçbir şey göremezken aşkı veya yaşamı arıyoruz. Kalburla su taşımaya mahkûm edilmişiz sanki. Var mı âmâ kuşlardan bir şeyler bulabilen? Var olduğunu söyleyenler, kendileri biliyorlar mı varlıklarını? Onlar bulmuş mu ki bize de aramamızı salık veriyorlar? Belki yine de umut etmek güzeldir. Umut, bizi hayata bağlayan yegâne şeyin temel adıydı çünkü. Aşk belki de çırpınırken mavilikte çarptığın bir başka balığın adıydı. Aşk belki de uçtuğun gökte, yüzdüğün denizde sürekli kucaklaştığın maviliği sana verenin adıydı. Aşk muhakkak oydu, muhakkak oydu. Diğer balığı da o gönderiyordu çünkü. Özellikle benim için gönderiyordu, benim için özel gönderiyordu. Bize de O’nu bulana kadar kanat çırpmaktan başka bir şey düşmüyordu artık. “Aşka uçarsan kanatların yanar.” demişti. “Aşka uçmazsan kanat neye yarar?” demiştik biz de. Aşka uçabilmekti belki mesele. Aşka uçtuktan sonra kanadı kim ne yapsın ki zaten? Yanmaktı aşk o zaman. Hem yanmak, mum gibi, hem de muma alev olmaktı. Hem uçmak, hem yüzmekti. En derin dalgaları aşmak, en yalçın dağları geçebilmekti. Vaktiyle Ferhat, vaktiyle Mecnun olabilmekti. Çölleri usandırmaktı belki. Bütün âleme ifşa etmekti içindeki sonsuz sevgiyi. Sevgilinin arkasındaki sevgiyi görebilmekti aşk. O’nu sevmek, O’ndan ötürü sevmekti her şeyi. Sevmek kabiliyeti verilmişti bize. Sonsuz bir sevgi verebiliyorduk muhabbetimize namzet olanlara. Sonsuz olanı sonsuz olana vermek lazım geliyordu. Mütenahi bir varlığa çok geliyordu namütenahi sevgiler. Sonsuz olana gitmek istiyordu aslında her şey. Aşk başta zaten… Nihayetsiz sevmek isteyen insanın kalbini başka ne doldurabilirdi ki zaten? Bulunduğumuz evren, aşkımız karşısında çok küçüktü. Neden? Aşkımız çok büyüktü. Sığmıyordu dört duvar arasına. Sonsuz sevmek istiyordu insan. Sonsuz’u sevmek istiyordu da, bunun kendisi bile farkında değildi. Hoş, sonsuzu sevebilse hakkıyla, o sevgi yine taşıp gidecekti kâinattaki türlü mahlûklara. O’nun eseri diye bakmak, her şeye… Sevgili’den bir hediye görmek her yerde… Âşık için ne büyük bahtiyarlık! Hem mumduk, hem ateş. Hem yanardık, hem de yakardık. Susardık aslında. Aşk insanı susturur, aşk insanı susatırdı. Konuşamazdık belki ama dağlar taşlar anlardı hâlimizden. Gözümüze bakan, bir şeyler sezerdi ruhumuzdan. Gözlerimiz ve içinde ruhumuz yanardı alev alev. Çakmak çakmak gözlerle bakardık kâinata. Gözlerimiz hem yanardı, hem de yakardı. Baktığı yerden yanar, baktığı yeri yakardı. Mecnun çölü kendisinde taşırdı. Mecnun’un gittiği her yer çölleşirdi içindeki alevden. Gözlerimiz her yerde daha da yanmak için bir bahane arar, bir bahane bulurdu. “Yandık sen ve ben.” derdik. Gözlerimiz O’nu görmek için kıblegâhımızı da yakardı. Sonra… Sonra O’nu göremezdik belki ama O’nun bize ihsan ettiği balığı görürdük ya hani? Hani cayır cayır gönlümüze bir damla su serpilsin diye bakmaya hasret olduğumuz o balığa… O balık dünyalar güzeli idi hani, o balık dünyanın kendisiydi. Bakmaya dayanamaz, bakmaya doyamazdık. Fısıltı fısıltı dilimiz… Dökülen dualar… Katre katre… Bir içim su, ne zamandan beri yangınları söndüremez, onları daha da alevlendirir oldu? Bir balık, bir balığı balıkların efendisine ne kadar çabuk yaklaştırabilirdi? Şehadet… Şahitlik ederdi dağlar ve taşlar. Biz de onlarla bir olurduk. Eskiler gülü koklarken şehadet getirirmiş ya hani, ölümün bize en yakın olduğu vakitti belki işte tam da o an. Kalpten gitmeye en müsait olduğumuz andı. Dursaydı kalbim, işte tam o an. Ruhumu teslim etseydim ruhlar âlemine. Derdim bu kadar yaşamak yeter. Ölüm güzel şey sonuçta. Ona kalbim nasıl dayanır ki benim? Pır pır uçan bir kelebek, özgürlüğünü ilan edip uçmak istiyor kozasına. Kanat çırpmak istiyor hayata. Bir kafese hapsedilmiş narin bir kelebek… Kalbimdir göğüs kafesine hapsedilmiş olan. Kalbimdir uçmak isteyen, kanatlarını çırpan… “Al-lah, Al-lah, Al-lah…” diye atar ya hani can kuşu kafeste; kanat çırpıyor işte. Kurtulmak istiyor bu can tenden. Ten’den ötesine, Ten’den ötesindekine âşıktır çünkü o kelebekçik. Merhamettir onu kendisine esir eden. Rahmettir onu hapseden. Mahkûmiyette Rahîmiyet vardır. Başıboş bırakmaya müsaade etmeyen bir merhamet sahibi vardır; önce kendisine, sonra o balığa bağlayan. Pişene kadar, terhis olana kadar biz de ten kışlasında eğitim görürüz o zaman balıklar ve kuşlar arasında. Bakarsınız, o balıklar kanatlanmış uçuyor; o kuşlar denizin derinliklerine dalıyor. İzle ve gör sevgili, izle ve gör… Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın Sensizliğin İzleri Türün Öncüleri: Tupac Shakur Müzikli Kitap
Nerden Bulsun Bu Yabancı

Nerden Bulsun Bu Yabancı Nermin Yetkin Mart 8, 2025 Susuşlar çare getirmezse Sebepler görevini eda etmezse Nereden alayım kokusunu Şeftalinin, kayısının, portakalın Kalp O’nun için atmazsa Gözler sadece bakarsa Nereden hissedeyim O şefkati derinlerde Ayaklar O’na gitmezse Her bir tökezleme yaklaştırmazsa O’na Nasıl bulayım O’nun yolunu Ah şu fena gözyaşları Adını duyduğunda, yaşarmazsa Nasıl inanayım Aşk var diyenlere Çıkamam bu karanlıktan O buldurana kadar aydınlığı Vuslata olan saygımı Bundan beklerim sıramı Arkadaşlarınızla paylaşmak için… Diğer Yazılarımıza da Göz Atın 12 Kızgın Adam (12 Angry Men) Sensizliğin İzleri Hasretlik Cereyanı